Page 5 - BTO_Stratejik_Plan19-22
P. 5

3. DURUM ANALİZİ



               3.1 BEYŞEHİR İLÇESİNİN ANALİZİ
               3.1.1 İlçemizin Tarihçesi


               Geçmiş    asırlarda   Beyşehir   Gölünün    de    içinde   olduğu   bölge Pisidya adıyla   anılırdı.
               Pisidya’da Karallia olarak  bilinen  bir  şehir  adıydı. Ramsay bu  konuyu  şöyle  değerlendirir;  “Biri  gölün

               güneydoğusunda, Trogitis gölü’ne akan suyun ağzında, diğeri güneybatısında olmak üzere ihtimal iki şehir
               bulunuyordu. Bu ikincisinin Parlais olma ihtimali daha kuvvetli olduğu için birincisini Karallia olarak kabul
               etmeniz  lazım  geliyor.”  Yine  Ramsay’a  göre  Karallia  Bizanslılar  zamanında Skleros adını  almıştır. Daha

               sonra  harap  olan Karallia, Viranşehir adını  almıştır.  On  üçüncü  yüzyılın  ilk  yarısında,  Selçuklu  Sultanı
               Alaeddin  Keykubad  devrinde,  muhtemelen  1240’tan  biraz  önce  çoğunluğunu  Üç  oklar’ın  oluşturduğu

               Türkmenler tarafından yeniden kurulmuştur. Eşrefoğlularının hakim olduğu dönemden itibaren Viranşehir’in
               adı Süleyman şehir olmuştur. Beyliğin merkezi olmasından dolayı geçen zamanla beraber beyin şehri olarak
               anılır. Bundan dolayıda Beyşehir adını alır. Beyşehir adının bir de efsanevi hikâyesi vardır.

               Buna göre; Trogitis’de bulunan Seydi Harun Veli şimdi kendi adıyla anılan camiyi yaptırmaktadır. Eşrefoğlu
               Mehmet Bey de ona malzeme yardımında bulunur. Sonrasında gelişen olaylar onları dost yapar. Eşrefoğlu,

               Trogitis’e  Seydişehir  adını  verirken  Seyyid  Harun  Veli  de  Süleymanşehir’e  Beyşehir  adını  vermiştir.
               Görüldüğü gibi Beyşehir’in akıp giden zaman içinde aldığı adları incelerken tarihinin kilometre taşları da
               hemen  belirmektedir. Muhtemelen  Beyşehir  ve  çevresinin  tarihi  M.Ö  7000’li  yıllara  kadar  uzanmaktadır.

               Yapılan  araştırmalar  Beyşehir’in  daha  o  dönemde  önemli  bir  yerleşim  alanı  olduğu  gerçeğini  ortaya
               çıkarmıştır. M.Ö 5700-M.Ö 5300 arasına tarihlenen Erbaba Höyüğü kalıntıları bunun en somut göstergesidir.
               Istıfan Köyü yakınlarındaki höyükteki kazılarda Kanadalı bilim adamları Jacgues ve Louisse Alpes Bordaz

               çifti tarafından yapılmıştır. (1968-1975).
                Erbaba Höyüğü ile ilgili olarak yapılan değerlendirme şöyledir: “Beyşehir’in 10 km kuzeybatısında deniz
               düzeyinden  1130  m  yüksekliğindeki  doğal  bir  tepenin  üstünde,  günümüzden  yaklaşık  7500  yıl  öncesine

               tarihlenen R.Solecki’nin yörede yüzey araştırması yaparken bulduğu höyük, Jacques ve Luiesse Alpes Bordaz
               başkanlığındaki bir ekipçe kazılmaktadır. Yaklaşık 80 m çapındaki Erbaba’da dört kat saptanmıştır.

               En alttaki 4. kattan pek fazla bir şey çıkmamış en çok buluntu 3. katta ele geçmiştir.” 1. 2. ve 3. katlardaki
               yapıların temellerinde büyük taş bloklar kullanılmıştır. Duvarlar ise, çamur harçla örülmüş kireçtaşı bloklarla
               yapılmıştır. Duvar kalınlığı 60 cm’den fazladır. 3. kattaki bazı duvarlar kırmızı renkli sıvayla kaplanmıştır.

               Birbiriyle yakın diziler halindeki dikdörtgen planlı evler kuzeydoğuya bakmakta, içeriye damdan girilmektedir.
               Evlerin batısında bölme duvarları vardır. Taban döşemeleri sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Erbaba’da taş

               alet  yapımı  oldukça  gelişmiştir.  Bunların  arasında  çakmak  taşı  yada  doğal  camdan  yapılmış  yongalar,
               kazıyıcılar, orakdilgiler, çentikli ve dişli dilgiler sarp kenarlı dilgiler, uç ve yuvarlak kazıyıcılar, delici ve
               kalemler çoğunluktadır.

               Ok ucu az bulunmuştur. Öğütme taşları oldukça çoktur. Vurgu taşarlı, tokmaklar, perdah aletleri, ufak küreler,
               cilalı taştan küçük yassı baltalar ve renkli taş boncuklar öbür taş buluntularıdır. Ayrıca kemik ve boynuzdan
               bizler, gözlü iğneler, çuvaldızlar, mablaklar, kaşıklar, saplar ve pişmiş topraktan heykelcikler ele geçmiştir.

               Erbaba çanak çöleği ‘deniz kabuklu’ ve ‘ince taşcıklı’ olmak üzere iki gruba ayrılır. Üst katlardan çıkan ‘deniz




                                                               4
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10