Page 6 - BTO_Stratejik_Plan19-22
P. 6
kabuklu’ çanak çömlek kırmızı, kahve yada sarımsı kurşuni renkte kaba hamurdan yapılmış olup, iyi
açıklanmıştır ve tek renklidir. Bunların çoğu dar ağızlı çömlekler yada kenarları dik, dipleri düz, kulpları
yarım ay biçiminde kaplardır. İnce taşçıklı çanak çömlek daha çok alt katlarda ele geçmiştir. Hamurlar kaba,
donuk siyah yada kahve renkli bu kapların yüzeyleri açkılıdır. Biçimleri üst katlarda görülenlerle aynıdır.
Yalnız kulpları düşey ve deliktir. Çok sayıda hayvan kemiğinden Erbaba’da koyun, keçi ve sığırın
evcilleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Erbaba evcil keçi ve koyun kemiklerinin kesinlikle birbirinden ayrılabildiği bir buluntu yeri olarak çok büyük
önem taşır. Erbaba ‘emmer ve einkorn buğdaylarıyla sert arpa, mercimek ve bezelye tarımı yapıldığı
saptanmıştır. Hiç mezar bulunmamış ama 3. katta dağınık olarak insan kemiklerine rastlanmıştır. Günümüzde
söz konusu höyüğün hemen yanında Beyteks-Tekstil fabrikası faaliyet göstermektedir. Geçmiş nesillerin geçiş
noktası olan bu çevrede araştırılmaya muhtaç daha başka höyük ve örenler de vardır. Bunların başlıcaları;
Akburun, Yılan, Örentepe, Kuşluca, Eflatun pınar, Liz, Burun, Kaşaklı ve Gündoğdu Höyükleri’dir. Bunların
dışında henüz önemi kavranmamış veya gün yüzüne çıkmamış daha birçok höyüğün bulunma ihtimali
vardır. Yukarıda adı geçen höyüklerden biri olan Kaşaklı höyüğü, Yeşil dağ Kasabası yakınlarındadır.
Beyşehir’in 27 km güneybatısında Beyşehir Gölü kenarında küçük bir höyüktür. 1951-1958 yılları arasında J.
Melloot tarafından Konya ovası yüzey araştırmaları sırasında bulundu. Bu bölgeler geçmiş asıllarda yaşayan
insanlığa ait bir yerleşme bölgesiydi. Bu yörede ek olarak, Beyşehir yakınlarında olan ve bugün Hüyük
sınırları içinde kalmış bazı höyükleri saymak da mümkündür.
Çavuş Kasabası yakınlarındaki Küçük Höyük bunlardan sadece biri olup burada bulunan eserlere değinmekte
fayda vardır. Buluntular arasında tunç eserler, büyük bir çanak, kazan, iki adet kepçe, mızrak takımları ve
seramik parçaları vardır. Küçük Höyük M.Ö 2000’den altıncı yüzyıla kadar iskan edilmiştir. Daha geç
dönemine ait seramiğin çok az olmasının sebebini yerleşim yerinin değişmiş olmasında aramak lazımdır.
Çukur kent Höyüğü’nde ise, ilkel silah ve çanak kalıntıları bulunmuştur. Türkiye Selçuklu Sultanı 2. Mesud
1124’te yöremize yönelik fetih hareketlerini yoğunlaştırmışlardır.
Ankara’dan Eymür oymakları reisi akıncı Nureddin bin Madan Gazi, Beyşehir, Seydişehir, Şarkikaraağaç ve
Gelendost civarını fetihle görevlendirilmiştir. Beyşehir gölü ile Hoyran Gölü arasına yerleşen Eymür
Türkmenleri bugünkü kasaba ve köyleri kurarak buralarda yeniden Türklüğü ihya etmişlerdir. Selçukluların
1176’da Bizans ordusu karşısında elde ettiği Miryokefalon Zaferi sonrası, Anadolu’nun Türk yurdu olması
kesinleşmiş ve Beyşehir çevresine de Türkmenler hâkim olmuştur. Anadolu’ya halen hâkim olan Müslüman
Türk varlığı köken itibarıyla Türkiye Selçuklularına dayanır. Onlar üzerinde yaşadığımız toprakların fatihleri
ve koruyucuları olarak bilinir. Beyşehir ve çevresi de 1075’ten sonra Türkiye Selçuklularının hâkimiyet
alanına dâhil olmuştur. 13. yüzyılda ise hâkimiyet kesinleşme aşamasına gelmiştir.
Türkmenlerin Batı Anadolu’ya akınlar yapması Yuhannes’in 1120 yılında sefer yapmasına sebep olur. Bu,
sefer sonunda Uluborlu ve Beyşehir gölü civarı yeniden Bizanslıların hâkimiyetine geçer. Bu noktada, Türkler
ile yerli gayrimüslim halkın güçlü bir iletişim köprüsü kurdukları görülür. Şöyle ki: “1. Mesud idari alanda
gösterdiği adaletle gayrimüslim dahi kendisine bağlanmıştır. Bundan rahatsız olan imparator Yuannis
Kommenos, 1142’de Uluborlu’yu Türker’den kurtarmaya çalışırken, Beyşehir gölü adalarında oturan
Hıristiyan halkı yurtlarından gemilerle taşıyarak ve zorla çıkarmıştır. Zira onlar, Türkler’le dostluk ediyor ve
5